23 Temmuz 2014 Çarşamba

Kitap Yorumu ✖ Küller - Ilsa J. Bick (ASHES TRILOGY, #1)

Yazarı: Ilsa J. Bick
Çevirmeni: Barış Emre Alkım
Sayfa Sayısı: 368
Baskı Yılı: 2011
Yayınevi: DEX
Liste Fiyatı: 21 TL


Bir elektromanyetik darbe dalgası çakar gökyüzünde; tüm elektronik aygıtlar parçalanır, bilgisayarla çalışan tüm aletler yok olur ve milyarlarca insan o an, oracıkta ölür.

Hayatta kalan bir avuç insandan biri olan Alex, ölmüş anne babasına ve geçmişte kalan yaşamına veda eder. Çıktığı zorlu yolculukta, Afganistan'dan yeni dönmüş genç bir asker olan Tom ve büyükbabasını elektromanyetik darbede kaybetmiş olan sekiz yaşındaki Ellie ile karşılaşır.

Bu küçük grup ve hayatta kalan diğerleri için şimdi tüm mesele, yiyecek ve barınak bulmak, kime güveneceklerini iyi bilmek, darbe sayesinde kazandıkları güçleri iyi kullanmak ve bir de kimin insan, kimin artık "değişmiş" ve bir zombiye dönüşmüş olduğunun ayırdına varmaktır.

Her an bizim dünyamızın da başına gelebilecek bir felaketten sonrasını anlatan Küller, okurların elinden düşmeyecek, zaman zaman da kanını donduracak bir serinin ilk kitabıdır.


Uzun zamandır başlamak istediğim ama kötü yorumlarla karşılaştığım için başlayamadım bir seriye daha sonunda elim gitti. Pişman mıyım? Kesinlikle hayır.


Birkaç yıl önce ebeveynlerini helikopter kazasında kaybeden Alex, anne ve babasının ölümünden etkilendiği için yangın kokusu almaya başlamasıyla beraber beyninde tümör olduğunu öğrendi. Doktorun üzerinde uyguladığı hiçbir tedavi işe yaramamış, üstüne üstlük koku alma duyusunu da kaybetmişti. Yaşamak için hiçbir sebebi kalmadığına inandığından intihar etmeyi bile düşünmüştü. Teyzesiyle yaşayan Alex, yaşayacağı kısacık hayatta ipleri eline alabilmek içinse evi terk edip yol olmadığı için arabayla ulaşamayacağı bir yere gitmeye karar veriyor, o kısmı tam hatırlayamıyorum.

"Sen yaşadığın sürece umut vardır." dedi Jess. "Umut, bir gün daha yaşayabileceğim, bu bir lütuf, diyebilmektir."

Ormanı yürüyerek geçerken yaşlı bir adam ve onun küçük torunuyla karşılaşıyor. Her ne kadar tanımadığı birine güvenmemeyi tercih etmese de yaşlı adamın cana yakın davranması üzerine onunla kısa bir sohbete dalıyor. Küçük kız da babasını kısa bir süre önce kaybettiği için pek asabi. Neyse, sonra bir şey oluyor, ne olduğu belirsiz. Gökyüzündeki kuşlar delirmiş gibi havada uçuşuyor, geyikler tuhaf davranarak kendilerini uçurumdan aşağı atıyorlar, Alex ve yaşlı adam yere yığılıyor. Tüm curcuna dinip tekrar ayağa kalktığında ise sahip olduğu hiçbir elektronik aletin çalışmadığını fark ediyor. Üstüne üstlük yaşlı adam da onun kadar şanslı olmadığından düştüğü yerden bir daha kalkamıyor. Neler olduğunu anlayamayan Alex, küçük kız ve onun hiç sevmediği ama babasının yadigarı olan köpekle baş başa kalıyor. Ondan sonra hiç bitmeyecek yolculuklarına başlıyorlar ve başlarına gelen her neyse, bunun elektronik aygıtlara zarar vermekle kalmadığını bir kamp alanına gelip kendi yaşlarında iki çocuğun yediği şeyi görerek öğreniyorlar. Bu çocukların iştahla yedikleri ise, bir insan.


Dünya’nın sonu geldi millet.

Zombi konulu bir şeymiş gibi görünse de zombilerin yürüyen ölüler olduğunu düşündüğüm için değişen çocuklara zombi diyemiyorum. Onlar vahşi yamyamlar, hayvanlara benziyorlar fakat zombilere olan ilgim nedeniyle ilgimi çekti diyebilirim. Ne ilgimi çekmesi, bayıldım. Bu kitaba daha önce başlamalıymışım.

"Okula mı gideceğim?" 
"Elbette. Dünya'nın sonu geldi diye derslerinden kalacak değilsin ya."

Alex’e kitabın başlarında biraz sinir olmuştum, kaba bir kızdı fakat hayatına son vermeyi düşünen bir insan olduğu için bunun normal olduğunu düşündüm. Kararlı, becerikli ve soğuk kanlı bir kızdı ki böyle bir eserde de zaten soğukkanlı olunması gerekiyor. Küçük kızda (şimdi ismini hatırlayamıyorum)  çok sinir bir şey fakat sayfalar çevrildikçe aslında bu kadar asabi olmalarının nedenlerini anlayabiliyorsunuz. Ve işin en iyi yanı ne biliyor musunuz? Bir sonraki sayfada ne olduğunu kestiremiyorsunuz ve karşılaştığınız şey sizi çok şaşırtıyor, kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Ayrıca yazarın dili çok iyi, bir çok konuda bilgisi olduğu ve kitabın gelişigüzel değil de araştırılarak yazıldığı aşikar. Benzetmeler, olaylar, karakterler kesinlikle harika. Özellikle de kısa bir süre sonra ortay çıkan yeni karakter, Tom, kararlı ve insana kendini sevdiren güçlü bir karakter. Yani Dünya’nın sonu gelmiş olsa bile azıcık aşk kırıntısı serpiştirilmesi iyi olmuş, çok olsaydı sinir bozucu olurdu. Kitabın sonlarına doğru ise olaylar farklı bir boyut alıyor ve tek düşmanın yamyam çocuklar olmadığını anlıyorsunuz. O kısımlarda pek aksiyon olmadığından kitabın geri kalanına oranla biraz sıkıcıydı ama o halde de elimden bırakamadım diyebilirim. Kitabın sonu ise öyle bir bitiyor ki ikinci kitabı okumayı ertelemek imkansız. Yazar kitabı nasıl bitireceğini gerçekten iyi biliyor.



Zombileri ve aksiyonu seviyorsanız, aşk kitaplarından sıkıldıysanız bu tam sizlik bir kitap. Anlatımı olsun, konusu olsun kesinlikle nefes kesiciydi. Bu kitabı kaçırmamak lazım.

                                                                      PUANIM



4 yorum:

  1. Ben bu kitabı yarım bırakmıştım. Nedeni ise araya sevdiğim, çok merak ettiğim kitaplar girince bende yarim bıraktım ama bence de kurgusu cok iyi en kisa sürede de bende kitabi okuyup bitirmek istiyorum :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle bu kitabı bitirmelisin zaten, okuduğum çoğu kitaptan daha iyi. İkinci kitabı da okudum, en kısa sürede yorumlayacağım :D Üçüncü kitap çıksın diye dört gözle bekliyorum.

      Sil
  2. Ben okudum hatta blogumda da yorumladım hoşuma gittiğini hatırlamıyorum :) Herkese zevki farklıdır tabi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette dört dörtlük bir kitap değil fakat zombilere gerçekten düşkünüm, yazarın kalemi de fena değildi ve aksiyon sevdiğim için hoşuma gitti. Elbette zevkler farklıdır ve beğenmemen çok normal :D Senin yorumunu da okuyacağım hemen :)

      Sil