29 Mayıs 2015 Cuma

Okuma Etkinliği ✖ Londra Caddesi - Samatha Young (On Dublin Street, #2)



Kitap Adı: Londra Caddesi
Orijinal Adı: Down London Road
Yazarı: Samatha Young
Seri: On Dublin Street, #1
Çevirmeni: Aslı Dağlı
Yayınevi: DexPlus
Sayfa Sayısı: 472
Yayın Yılı: 2015
Türü: Yeni Yetişkin, Romantik
Goodreads Puanı: 4.25 ( 31,802 Oylama)
Fiyatı: 25 TL

  Dublin Caddesi'nde Joss ve Braden'ın aşkıyla baştan çıkmıştınız... Londra Caddesi'nde ise Johanna ve Cameron ile ihtirası doruklarda yaşayacaksınız. Johanna'nın alkolik bir annesi ve bakması gereken küçük bir erkek kardeşi vardı. Babası alıp başını gitmişti, evi geçindirmek Johanna'ya kalmıştı. Artık sadece kardeşi için yaşıyordu. Erkek arkadaşlarını da bu yüzden zenginlerden seçiyordu. Kendi arzuları onun için önemsizdi. Pasaklı kotu, dövmeleri ve hırpani tişörtüyle şehrin en seksi serserisi Cameron hayatına girdiğinde Johanna'nın bütün ezberi bozuldu. Onu öylesine çok arzuluyordu ki, kalp atışlarını bile bir türlü dizginleyemiyordu. Cameron, barda birlikte çalıştıkları bu mesafeli görünen seksi kızılın sakladığı sırlarını açığa çıkarmaya kararlıydı... Teker teker savunma kalkanlarını indirecekti... Johanna çırılçıplak kalıncaya dek!..

"Aşırı seksi bir kitap bu. Hem kahramanın kendini bulma ve güçlenme yolculuğuna da bayıldım. Londra Caddesi'ni tüm kalbimle tavsiye ederim."






  Herkese merhaba! Benim için oldukça yorucu geçen bir haftanın da sonuna gelmişken çok sevdiğim bir kitabın yorumunu yapmak bana iyi gelecek sanırım. Yetişkin kitaplarını tercih etmeyen, okuduğunu da sevmeyen bir insan olarak sanırım Londra Caddesi benim okuma hayatımın devrimi gibi bir şey oldu. Gerçekten. Ben nasıl bu tarzda bir kitabı bu kadar çok sevdim, hiç bilmiyorum. 

  Dublin Caddesi'ni geçen yaz okumuştum ama yorumunu yapmamıştım, o kadar da beğenmemiştim Dublin'i. Şimdi Londra Caddesi'nin yorumunu paylaştıktan sonra da onun yorumunu yapmam galiba. 

  Londra Caddesi ilk çıktığında okumayı aklımın ucundan dahi geçirmemiştim, söylediğim gibi Dublin Caddesi'ni beğenmemiştim. Ama Betty Queen'den Asena, Vanilyalı Mum'dan Merve ve Zeynep's Library'den Zeynep ile yaptığımız küçük bir okuma etkinliği grubunda çok istenilen bir kitap oldu. Kitaba sırf yorum yapmak için başlamış ve keşke devamı olsa diyerek bitirmiş bulunmaktayım, buradan sevgiler. İnsanlar Dublin Caddesi'ni ve Braden'ı çok sevmiş olabilir, ben onları ve aralarındaki ilişkiyi tam olarak benimseyememiştim fakat bu kitap var ya... Buram buram aşk kokuyor. İlk defa, kelimenin tam anlamıyla ilk defa bir yetişkin kitabında cinselliği bastıracak derecede aşk hissettim ben. Samantha Young'ın daha önceleri Kan Günlükleri serisini okumuştum, zaten Dublin Caddesi'ni de o seriyi beğendiğimden okumak istemiştim ve fantastikten yeni yetişkine atlaması açıkçası beni üzmüştü ama Londra Caddesi'ni okuduktan sonra iyiki de bu iş için kollarını sıyırmış dedim. Ya ben, ben! Zombilerden, aksiyonu bol olan kitaplardan, felsefe ya da kişisel gelişim kitaplarından hoşlanan ben! Vıcık vıcık aşk hikayesi barındıran, özellikle cinselliğin doruk noktasında olduğu kitaplardan köşe bucak kaçan ben! Sevdim diyorum bu kitabı, SEVDİM. Hatta şuandan itibaren en sevdiğim yetişkin kitabı olduğunu ilan ediyorum.

  Tamam, bu kadar yeter. 

  Bu kitabı bu kadar çok sevmiş olmamın nedenlerini düşünüyorum da... Sanırım diğer eroticalardan daha fazla duygu içermesi, yani sadece cinselliğe odaklanmaması ve ana karakter olan Jo'nun ailevi yaşantısının bu kadar etkileyici olmasını söyleyebilirim. Ve her şey bir yana Jo'nun erkek kardeşine karşı bu kadar ilgili olması ve oldukça sorumluluk sahibi bir insan olması kesinlikle onu benim gözümde yüceltti de yüceltti. Cam ise ayrı bir dünyaydı çünkü okuduğum çoğu kitabın erkek karakterlerinden daha seksiydi ama bundan daha önemlisi... Bundan daha önemlisi yok.

  Tamam, işi şakaya vurmazsak Cam'i sevmemin en büyük nedeni kusurlarının bulunması. Cam o kadar ön yargılı bir insan ki... Ve bu ön yargılarını gerçek bir yargıymış gibi değerlendirip çok bilmiş bir eda ile insanların yüzüne söyleyebiliyor. En azından kitabın başında öyleydi ve bu beni ciddi anlamda sinir etti. Hani bir insanlar bakışırsınız, onun hoş biri olduğunu düşünürsünüz ama o ağzını açtığı anda her şeyi berbat eder ya, Cam'e karşı yaşadığım tüm hisler bunlardı kitabın başında. Kitabın sonuna doğru bile ona hala bu konuda gıcıktım ama kendisi de hatalı davrandığını fark ettiğinden daha fazla kızamadım. 

  Jo ise ne bileyim... Bazı özellikleri bana çok benziyordu mesela. Örümceklerden korkması ama onları asla öldürmemesi, kardeşine karşı bu kadar sahiplenici olması, bazı konularda düşünce yapısı... Bende bulunan birkaç özelliği onda görmek kendimi ona daha yakın hissetmeme sebep oldu. Bu sayede ise kitabı daha çok sevdim. 

  Sevdiğim tek yetişkin kitabı olduğundan bu tarz okuyucularına şiddetle tavsiye ederim, bir dahaki yorumda görüşmek üzere!

16 Mayıs 2015 Cumartesi

KCY Blog Tur ✖ Okuma Etkinliği | Karanlık Zafer - Robin Lafevers (His Fair Assassin, #2)


Kitap Adı: Karanlık Zafer
Orijinal Adı: Dark Triumph
Yazarı: Robin Lafevers
Seri: His Fair Assassin, #2
Çevirmeni: Taylan Taftaf
Yayınevi: Dex Kitap
Sayfa Sayısı: 475
Yayın Yılı: 2014
Türü: Fantastik, Romantik
Goodreads Puanı: 4.18 ( 17,653 Oylama)
Puanım: 5/4





Genç, güzel ve zalim.


  Sybella, Ölüm Tanrısı Aziz Mortain'in manastırında bir suikastçı olarak eğitilmiş ve sonrasında Breton sarayına gönderilmişti. Şimdi çok tehlikeli bir görev için sarayın karanlık dehlizlerinde dolaşıyor. Yüzüne taktığı maske ile o artık, Ölüm'ün en tehlikeli silahı. Babasını gazabı ürkütücü ve kardeşinin sevgisi tekinsiz. Sybella her şeye rağmen, uğruna yaşayacağı bir amaç bulunuyor. 

  Ölüm'ün Hizmetkarları üçlemesinin ikinci kitabı olan Karanlık Zafer tehlikeli bir kaçış, karanlık güçler ve tarafını seçmek üzerine...








  Herkese merhaba! Ölümcül Merhamet'ten sonra Karanlık Zafer'le Ölüm Hizmetkarları'nın okuma etkinliğine hız kesmeden devam ediyoruz. Sybelle'nin hikayesinin anlatıldığı Karanlık Zafer bize her şeyin, ilk kitapta olan her şeyin diğer yüzünü gösteriyor.

  Ölümcül Merhamet'i okumayanlar için spoiler olabilecek herhangi bir yargıdan bahsetmeyeceğim, o nedenle yorumu gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Ölümcül Merhamet yorumum için tıklayın.

 Sybelle tıpkı Ismae gibi St. Mortain'nin kızı ki zaten ilk kitapta da ara ara rastladığımız, Ismae'nın yakın arkadaşlarından biri olan bir karakterdi. İlk kitapta ikisi de görev başındayken yolları kesişmişti ama biz neden yollarının kesiştiğini, Sybelle'nin neden Kont d'Albret'in yanında olduğunu öğrenememiştik. Bu kitapta bunun sebebini öğrendiğimiz gibi hem Sybelle için üzülüyor hem de onun yanıp duran intikam ateşi sayesinde d'Albret'in ölümünü göreceğimiz düşüncesi ile seviniyoruz. 

  Öte yandan Sybelle'nin manastırdan önceki yaşamından Ölümcül Merhamet'te hiç bahsedilmezken Karanlık Zafer'de daha önceleri d'Albret'in ona çektirdiklerini öğrendiğimiz zaman hem üzülüyor hem de d'Albret'in ölmesini daha çok istiyoruz. Adam ciddi anlamda nefret edilesi bir karakter zaten. 

  Birinci kitapta esir alınan Canavar'ı bu kitapta daha fazla görüyoruz ki, Canavar favori karakterlerimden biri olduğu için bu, kitabı daha bir heyecan ve merakla okumama sebep oldu. 

  Kitapta en çok dikkatimi çeken şey Sybelle ile Ismae arasındaki farklar oldu. İkisinin karakterleri, inançları ve fikirleri arasında o kadar çok fark var ki bu farklar yazarı bir kez daha sevmeme sebep oldu. Örneğin Ismae manastıra inancı tam olan, hangi emri verirlerse versinler bir saniye olsun tereddüt etmeden bu emri yerine getiren bir karakterdi. En azından kitabın başlarında. Ama Sybelle'nin manastır ve Mortain'e olan inancı pamuk ipliğine bağlı, ona inanmayı çok istiyor ama gerçek olmadığını içten içe biliyor. Eğer ona inanırsa d'Albret'le hiçbir bağı kalmayacağı için inanmayı istiyor, gerçekten inandığı için değil. Başka bir örnek verecek olursak Ismae insanları öldürmek konusunda sadece Mortain'e hizmet ettiği için bunu yaparken Sybelle öldürmekten bir nevi zevk alıyor, bu konuda da kendisine oldukça güveniyor. Yani Sybelle için işaretlenmemiş birini öldürmek oldukça basit. 

  O ikisi arasında bahsedeceğim yüzlerce fark bulabilirim ve bu farklar oldukça hoşuma gitti. Çünkü yazarların yazdığı her bir kitabı incelediğimiz zaman ana karakterler  arasında bir sürü benzerlik bulmamız oldukça olağan. Her yazar yazdığı kitaba kendisinden bir parça katar. Ama Robin Lafevers yazı dilini Ortaçağ'a ayarlamakla kalmamış, bize birbirinden oldukça farklı karakterler yaratarak ustalığını en azından benim gözümde bir kez daha kanıtlamış oldu. 

  Sanırım Lafevers favori yazarlarımdan biri oldu bu kitaplar sayesinde. Mortal Heart'in çevirisinin ne zaman tamamlanacağını çok ama çok merak ediyorum. 

  Son olarak bu iki kitabı da çok ama çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Hani ikisi arasında hangisini daha çok sevdiğimi düşündüm ama bir karara varamadım. İkisi de o kadar güzeller ki! 

  Facebook sayfamızda bulunan, bir kişiye Ölümcül Merhamet ve Karanlık Zafer'i hediye ettiğimiz çekilişimize katılmak için tıklayın. Aşağıya Karanlık Zafer ve Mortal Heart'ın tanıtım videosunu da bırakıyorum. Bir dahaki yorumumda görüşmek üzere!

Karanlık Zafer



Mortal Heart

9 Mayıs 2015 Cumartesi

KCY Blog Tur ✖ Okuma Etkinliği | Ölümcül Merhamet - Robin Lafevers (His Fair Assassin, #1)



Kitap Adı: Ölümcül Merhamet
Orijinal Adı: Grave Mercy
Yazarı: Robin Lafevers
Seri: His Fair Assassin, #1
Çevirmeni: Taylan Taftaf
Yayınevi: Dex Kitap
Sayfa Sayısı: 492
Yayın Yılı: 2013
Türü: Fantastik, Romantik
Goodreads Puanı: 3.94 (51,153 Oylama)
Puanım: 5/4

On yedi yaşındaki Ismae, babasının onun için yaptığı anlaşmalı evlilik dehşetinden, gizemli bir keşiş tarafından kaçırılır.
Götürüldüğü manastır, Ölüm Tanrısı Aziz Mortain için eğitilen,kendisininki gibi garip yara izleri taşıyan kızlarla doludur.
Burada, Ölüm Tanrısının onu tehlikeli hediyelerve korkunç bir kaderle kutsadığını öğrenecektir.
Manastırda kalmayı seçerse rahibeler tarafından bir suikastçı olarak yetiştirilecek ve Ölüm Tanrısının intikamını alacaktır. 

Ismae çok önemli bir görev için Breton sarayına gönderilir; hem entrika ve ihanetin ölümcül oyunlarına hem de yapması imkânsız seçimlere karsı savunmasızdır:
Ismae, Tanrısına mı yoksa kalbine mi hizmet edecek? 
***

Ölümün Hizmetkârları üçlemesininilk kitabı olan Ölümcül Merhamet tehlikeli bir aşk, zehirle gelen ölümler ve kendi yolunu bulmak üzerine...
***

"Entrika ve gaddarlık, tutku ve acı...daha fazlası için sabırsızlanacaksınız." New York Times
"Bir solukta okuyacaksınız Şüphe, şehvet ve merhamet." Kirkus


  Herkese merhaba! Muhteşem bir cumartesi gününde, bir o kadar muhteşem bir kitap ile karşınızdayım. Cadılar olarak Robin LaFevers'ın Ölüm Hizmetkarları üçlemesinin ilk iki kitabının okuma etkinliğini yapıyoruz. Takipte kalmanızı şiddetle öneririm çünkü okuma etkinliğimizle beraber bitecek olan bir çekilişimiz var! Bir kişiye Ölümcül Merhamet ve Karanlık Zafer'i hediye ediyoruz. Çekilişe katılmak için tıklayın.

  Uzun zamandır bu tarzda kitaplar okumadığımdan Ölümcül Merhamet'i okurken oldukça keyif aldım. 16. yüzyılın Britanya'sında geçen Ölümcül Merhamet içinde savaş, entrika ve güçlü karakterler barındıran fantastik bir kitap. Kitaptaki karakterlerin dini inançları ön planda ve açıkçası bu biraz benim kafamı karıştırdı. Britanya'da insanlar dokuz azize inanıyor fakat bazı yerlerde azizlerine tanrı diyen insanlarla da karşılaşıyoruz. Çok tanrılı bir inanç mı, mezhep gibi bir şey mi pek çözemedim ama ince elenip sık dokunan bir mesele bu. 

  Aziz Mortain, Ölüm'ün koruyucu azizi kitapta en fazla bahsedilen aziz ki zaten olaylar bunun etrafında gelişiyor. Aziz Mortain'e hizmet etme amacıyla kurulmuş manastır, Mortain tarafından sahiplenilen kadınlarla dolu bir manastır ama manastır kelimesi sizi aldatmasın. Bu manastırda bulunanlara bıçaklar ve hançerleri nasıl kullanacağı, kocaman cüsseli adamların nasıl boğularak öldürüleceği, nasıl zehirler yapılacağı, kısacası birini öldürmek için başvurulacak her yol öğretiliyor. 

  Ismae ise Mortain tarafından sahiplenen, babası tarafından çekmediği kalmamış on yedi yaşındaki bir kız. Acılarla dolu bir hayatı var. Babası tarafından zorla evlendirildiği sırada Aziz Mortain rahibeleri tarafından kurtarılıp manastıra getiriliyor. Bu Ismae'nın hayatında bir nevi milat oluyor ve hayatının geri kalanını Mortain'e hizmet etmek için kısa bir sürede hazır oluyor. 

  Manastırdan aldığı emirlere göre insanları öldürdüğü gibi de ölecek insanların üzerinde iz de görebiliyor Ismae. Bu sadece onun sahip olduğu bir özellik de değil, manastırda Mortain'e hizmet eden herkesin sahip olduğu bir özellik. Mortain ise Britanya'yı koruyor, ona ihanet edenleri ölüm ile cezalandırıyor. 

  Mortain'e hizmet edebilmek amacı taşırken Duval ile yolları kesişiyor. Kayıtsız şartsız olarak bağlandığı Mortain'e karşı olan sorumluluklarının önüne geçecek başka şeyleri engellemek için kendi içinde yaşadığı çelişkiler ilk başlarda neredeyse fark edilmeyecek derecedeyken kitabın başındaki Ismae ile sonundaki Ismae arasında dağlar kadar fark olduğunu görüyoruz. Başka bir tabirle Ismae büyüyor, özgür düşünceye sahip oluyor.

  Okuduğum en iyi kitaplardan biri olduğunu söyleyebileceğim Ölümcül Merhamet her yönüyle dört dörtlüktü. Özellikle 16. yüzyılı anlatırken ince eleyip sık dokuyan Lafevers, dönemine göre yazmayı başarmış usta bir yazar. Betimlemeleri, kullandığı kelimelerin hepsi sizi gerçek hayattan koparıp 16. yüzyılın Britanya'sına fırlatıveriyor. Yaptığı işin ne kadar zor olduğunu bildiğim için onu içten içte takdir etmekten kendimi alamıyorum. O dili yakalaması müthiş bir şey. Hayalgücünün mükemmel olmasının yanına bir de bu eklenince ortaya muhteşem bir kitap çıkıyor. Vıcık vıcık aşklardan da hoşlanmadığım için bu yazara bir artı daha veriyorum, aşk konusunda o ince çizgiyi öyle güzel yakalamış ki bir kez daha ona hayran kalmamı sağladı. 

  Kitabın kapağı! Evet, bunun benim için ne kadar önemli olduğunu tekrar etmek istiyorum. Bu kitabı sadece kapağı bu kadar güzel olduğu için bile okuyabilirdim. Öyle güzel bir kitap, öyle güzel bir kapak... 

  Bir daha ki yorumumda görüşmek üzere!

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Kitap Tanıtımı ✖ Kurucunun Kızı - Amy Engel | Ön Okuma + Alıntılar


Kitap Adı: Kurucunun Kızı
Orijinal Adı: The Book Of Ivy
Yazarı: Amy Engel
Seri: The Book Of Ivy #1
Çevirmeni: Merve Özcan
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 272
Yayın Yılı: 2015
Türü: Distopya, Romantik
Goodreads Puanı: 4.21 (2.725 Oylama)


Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer’lar ve Westfall’lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı. 

Bu yıl benim sıram gelmişti. 

Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan’ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak. 

Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. 

Çünkü Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım… 


“Bir oturuşta okudum. İ-NA-NIL-MAZ-DI! O nasıl bir sondu öyle?!”   Wendy Higgins, Tatlı Şeytan romanının Yazarı

“Etkileyici ve ince düşünülmüş bir dünya, merak uyandırıcı bir başlangıç, cesur bir kahraman.”  Kirkus Reviews

“Güçlü karakterler, karmaşık ilişkiler, politik entrikalar ve ihanet, kitabı elinizden bırakmanıza engel olacak; daha fazlası için sabırsızlanacaksınız!”   School Library Journal

“Kurucunun Kızı’nda bir distopyada arayacağınız her şey var: tüyler ürpertici bir olay örgüsü, heyecan verici karakterler ve her kelimesi özenle yazılmış bir hikâye.”    Insightful Minds Reviews



   Herkese merhaba! Nasılsınız bakalım? Bana soracak olursanız oldukça heyecanlıyım. Sebebi ise hemen şurada gördüğünüz kitap, 8 Mayıs'ı bekleyemiyorum! Çevirileceğini duyduğum andan beri merakla beklediğim, hadi çık, hadi çık diye Yabancı Yayınları'nın sosyal medya hesaplarında dolandığım ve Yabancı'nın kitabı ciltli çıkaracağı sürpriziyle okuma merakımın kat kat arttığı bir kitap: Kurucunun Kızı! Birkaç gün daha beklemek benim için her ne kadar zor olsa da şu tadımlık ön okumayla şimdilik yetinsek mi yoksa gün mü saysak bilemedim. 


ÖN OKUMA

Hepinizin bildiği gibi,” dedi, “gencin ismini okuyacağım, o da öne çıkacak. Sonra zarfı açacağım ve karısı olacak kızın adını okuyacağım.” Aşağı, bize baktı. “Lütfen is­miniz okunduğunda sahneye çıkın. Eğer bittiğinde isminiz okunmadıysa, bu sadece komitenin bu seneki oğlanların hiçbiriyle iyi bir eşleşme yakalayamadığınıza karar verdiği anlamına geliyor.” Bize canlı bir gülümseme verdi. “Bunda utanılacak bir şey yok,” dedi, “elbette.” Ama seçilmemek utanç vericiydi; herkes bunu biliyordu. Kimse yüksek sesle söylemiyordu ama kimseyle eşleşmemesi kızın suçuydu. Her zaman kızda bir şey eksik bulunurdu, asla öbür türlü olmazdı.

Çağırılan ilk isim Luke Allen’dı. Sarışındı, burnuna sa­çılmış esmer şeker gibi çilleri vardı. Bayan Lattimer önünde ismi yazlı zarfı yırtıp açarken gözleri biraz büyüdü, krem kartı çıkardı. “Emily Thorne,” diye çağırdı. Arkamdan hışırtı ve heyecanlı mırıldanmalar geldi, kafamı çevirdim. Ufak tefek, karamel saçlı kız kendi sırasında oturan kızların dizlerini geçti. Merdivenlerden sahneye ilerlerken birazcık tökezledi ve Luke elini almak için aceleyle öne ilerledi. Bazı kızlar, sanki bu gördükleri en romantik hareketmiş gibi iç çektiler ve ben gözlerimi yuvalarında, yerli yerinde durması için zorladım. Luke ve Emily rahatsızca dikildiler, birbirleri­ne kaçamak bakışlar attılar, sonra sıradaki çiftin ilan edilme­si için sahnenin kenarına kışkışlandılar.

Kalın zarf yığınını bitirmek saatler sürmüş gibi geldi. Ve o zaman bile oturan bir sürü kız vardı, yanımda olan da dâhildi. Bayan Lattimer son zarfı tutarken yanaklarından gözyaşları akıyordu. Ona sevinmesini, bu akşam eve gide­bileceği ve gelin olmak dışında hayatında neleri başarmak istediğine karar verebileceği için mutlu olmasını söylemek istedim. Ama sözlerim soğuk bir rahatlatma olacaktı. Çün­kü herkesin bu kız hakkın hatırlayacağı tek şey, eve evlen­meden döndüğü ve günün sonunda seçilmemiş olduğuydu.

Bayan Lattimer omzunun arkasından kocasına baktı ve başkan ayağa kalktı, podyuma yaklaştı. Uzun bir adamdı; oğlunun boyunu nereden aldığını görmek kolaydı. Koyu saçları zamansız şakaklardan grilerle lekelenmişti, çene­sindeki çukur güçlüydü. Soluk mavi gözleri kalabalığı in­celedi, benim üzerimde duraksadı. Omuriliğime bir titre­me geldi ama bakışlarına karşılık verdim.

“Bugün özel bir gün,” dedi. “Normalde olduğundan daha da özel. Yıllar önce, savaştan sonra, nasıl tekrardan inşa edeceğimize dair anlaşmazlık vardı. Nihayetinde iki taraf bir uzlaşmaya varabildi.”

Savaşı bir anlaşmazlığa, mecbur bırakılmayı uzlaşmaya döndürmesini ilginç buldum. Bize anlattığı hikâyelerdeki kelimeleri çarpıtmada hep uzman olmuştu.

“Hepinizin bildiği gibi, babam Alexander Lattimer en sonunda kontrolü ele geçiren gruba liderlik etmişti. Ve Sa­muel Westfall ona karşı çıkmış ancak zaman içinde, gele­cek için babamın vizyonunu kabul etmişti.”


Bu yalandı. Büyük babam asla Westfall için Lattimer’ın vizyonunu kabul etmemişti. Demokrasiyi, insanların oy hakkının olmasını ve hayatları hakkında söz sahibi olabil­melerini istemişti. Sürekli büyüyen, hayatta kalmayı başa­ran grubu, bu şekilde tutarak ve yerleşecek bu yeri bula­na dek sürekli hareket ederek yıllarını harcamıştı. Sonra kendisi ve soyundan gelenler için bir hanedanlık isteyen Alexander Lattimer tarafından hepsi elinden koparılıp alınmıştı.

Kafamı kalabalıktaki babama ya da Callie’ye çevirme­ye cesaret edemedim. Bunca yılın ardından duygularını saklamakta becerikliydiler ama ben gözlerindeki öfkeyi okuyabilirdim ve kendi gözlerimde gözükmesine izin ve­remezdim.

“Ve bugün, ilk defa bir Lattimer ve Westfall arasında bir evlilik oluyor,” dedi başkan Lattimer gülümseyerek. Bana içten göründü ve belki de öyleydi. Ama ben ayrıca bu evliliğin onun için ne demek olduğunu da biliyordum. Gücünü sabitlemek için başka bir yoldu ve buna çok mem­nundu. Babamdan sonra başka bir Westfall olmayacaktı. Başkan Lattimer için Westfall soyunun sona ermesi yeterli değildi; benim çocuklarımı da Lattimer’lara çevirmeliydi.

“Şimdiye dek ailelerimizden hiçbiri kız üretmekte pek başarılı olamamıştı.” Başkan Lattimer devam etti. Kalaba­lıktan hafif gülüşme sesleri geldi ama kendimi katılmaya zorlayamadım, katılmam gerektiğini bilsem bile. Gülüş­meler kesildiğinde, Başkan Lattimer herkesin görmesi için zarfı kaldırdı. “Başkan’ın oğlu ve Kurucu’nun kızı,” diye duyurdu.



ALINTILAR












Bu arada Yabancı'nın Facebook sayfasında Kurucunun Kızı çekilişi var, üç kitaptan birini kazanma şansını yakalamak için acele edin!