21 Şubat 2015 Cumartesi

15. KCY Blog Tur ✖ Ünlü Aşk - Burcu Bahtiyar | Alıntılar + Tanıtım Videosu

  


 O bir Türk. O bir kadın. O bir bodyguard. O ünlü film yıldızı Can Taker'ın seksi, havalı, belalı takıntısı...

Kitap Adı: Ünlü Aşk
Yazarı: Burcu Bahtiyar
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Sayfa Sayısı: 496
Liste Fiyatı: 25 TL
KAREN YAĞIZ… 25 yaşında. Gençliğinin baharında. Ve hep yapmak istediği işi yapıyor, çünkü bu işte iyi! Ancak işinde hareketi sevse de, özel hayatı içler acısı derecede sıradan, rutin ve sıkıcı... Aslında Karen, bu sıkıcı ve rutin hayatından da memnun. Fakat her şeyin bir kırılma noktası var. Karen bir anda kendisini iki yakışıklı erkek tarafından kuşatılmış olarak buluyor!

CAN TAKER… O bir dünya starı. Kadınlar onunla birlikte olmak için yarışıyor ama onun peşinde olduğu tek bir kadın var; şımarık bodyguardı.

TOPRAK ise Karen'in en yakın arkadaşı, dostu... O olmadan geçen bir günü bile olmadı.
İki erkek, iki aşk, üstüne bir de suikastçı bir psikopat! Karen için hayat bundan sonra diken üstünde bir maceradan ibaret…



  Herkese koskocaman bir merhaba! Günlerden cumartesi olmasına rağmen dinlenemediğim gerçeğiyle yüz yüzeyim, uykum var, kulağımdaki kulaklıklarımda Seven Nation Army çalıyor ve ben de bu satırları yazıyorum. On beşinci blog turumuzda Burcu Bahtiyar'ın ilk kitabı olan Ünlü Aşk'ı konuk ediyoruz, sanırım bu sıkıcı cumartesimi katlanılabilir hale getiren tek etken... 

  Türk yazarlara olan ön yargılarımızı kırmayı başaran o nadir yazarlardan biri, Burcu Bahtiyar ile tanıştırayım size. Bu onun basılmış olan ilk kitabı olabilir ama sosyal medya hesaplarından daha bir çok eserine ulaşabilirsiniz ki bence ulaşın. Çünkü ben kalemine aşık oldum diyebilirim. Hem yetenekli, hem akıcı bir dile sahip hem de seçtiği konuyu samimiyetle işleyebiliyor. Dili ciddi anlamda akıcı, kitap öyle bir hızla gidiyor ki saatler sonra kaç sayfa okuduğunuzu görüp şaşırıyorsunuz. Bu tip kalemlerle çok nadir karşılaştığımdan kurgusu berbat bile olsa tüm kitaplarını okurdum. Ünlü Aşk'ın kurgusu müthiş ama, o başka.

  Yazar okurlarıyla kesinlikle iç içe, bunu daha ilk sayfadan anlayabiliyorsunuz. Bu sayede karakterini bize hemencecik sevdirebiliyor. Bu kitabı bir yiyeceğe benzetecek olsam Browni Intense'e benzetirdim. Bayılarak okuyorsunuz, göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor ve tekrar okumak istiyorsunuz. Ben şimdiden iki defa okudum bile.

  Biraz içeriğinden bahsetmek istiyorum. Karen (Karen diye okunuyor, Kerın değil) bir bodyguard. İşinde oldukça yetenekli, tehlikeli, biraz deli dolu bir kadın. Buraya kadar bile ilgi çekici olan olaya bir de Can Taker gibi yakışıklı, zengin bir oyuncu eklenince kitabın çekiciliği en az on kat artıyor. Toprak'la beraber aşk üçgeni de eklenince... Off, of. Bence yazıyı okumayı burada kesip bu kitabı alışveriş listenize ekleyin. Ciddiyim.


  Toprak ve Karen uzun, çok uzun zamandır en yakın arkadaşlar. Birbirlerinin her şeyini bilen, birbirlerinden hiç ayrı düşmemiş hatta aynı mesleği seçen çok yakın iki arkadaştan bahsediyoruz. Toprak'ın da Can'dan aşağı kalır yanı yok, kadınları peşinden koşturan bir yakışıklı ama Karen onun arkadaşı olmaya öyle alışmış ki yakışıklılığının farkında bile değil. Doğrusunu söylemek gerekirse ona hiç alıcı gözüyle bakmamış ama Toprak için aynı şeyi söyleyemem.

  Ah Toprak, ah...

  Neyse, ünlü film yıldızı ve Türk asıllı Can Taker Türkiye'ye gelince karanlık sırları yüzünden korunmaya muhtaç oluşundan dolayı Karen ve Toprak'la yolları kesişiyor. İşler bundan sonra hem eğlenceli hem de tehlikeli bir hal alıyor.

  Size Can'ı tarif etmeyi çok isterim ama onu tarif edebilmek için paragraflar harcamam gerekir. Açıkçası Can'dan adının geçtiği ilk sayfada nefret etmiştim, sonradan seveceğimin belli olduğu karakterler söz konusu olduğunda onlara karşı nefret duygusu beslemek için biraz beklerim ama Can'da bu kesinlikle olmadı. Sanırım ilk başta ondan nefret ettiğim için sonradan bu kadar sevdim. Yani Can olmasaydı Toprak benim favori karakterim olacaktı ama o yaşadığı hayatta olduğu gibi okurlarının da sevgisini kazanan bir yakışıklı.

  Can konusunda bazı beklentilerim vardı, sonuçta oyuncu olduğundan düşüncelerini harika bir şekilde gizleyip ustaca yalan söyleyebilir diye düşünmüştüm. Tabi bazı zamanlar bunu kullandığı oldu ama duygusal yanı mantığından ağır bastığından oldukça zorladı. Yani eğer onun bakış açısından da olaylara bakılmasaydı belki de bunu fark edemeyebilirdik ama yazar bir güzellik yapıp hem Karen hem Toprak hem de Can'ın bakış açısıyla yazmış.

  Aşk üçgenlerine bayılıyorum! Bu kitabı bu kadar sevmemin en büyük sebebi de bu. Ve Karen o kadar düşünceli bir insan ki hem Toprak için yaptığı fedakârlıklar, hem de  Can için yaptıkları benim gözümde onu yükselttikçe yükseltti. Özellikle o son sahnede hem üzüldüm hem de onu tebrik ettim çünkü her insan kolay kolay bu kararı veremezdi. Karen gerçekten çok sağlam bir karakter, hem de her açıdan. Aptal kesinlikle değil, bencil değil, düşünceli ve fedakar. Can'dan daha fazla sevebileceğim bir karakter olacağını hiç düşünmezdim ama Karen benim en sevdiğim karakter.

  Biliyorum, size çok dağınık bir şekilde anlattım ama cidden harika bir kitap. "Cidden"e vurgu yaparak söylüyorum. Beş yüz sayfa ama bence yetmemiş, çabucak bitti ya! Neden bu kadar çabuk bitti dedim, Sergio'ya ne oldu bilmiyoruz. Linda'ya ne oldu mesela? Hiç sevmesem de kadını merak ediyorum. Merak ettiğim bir kaç yer daha var ama spoiler olur diye söylemiyorum. Harika bir sondu ama benim merak ettiğim onlarca nokta var.

  Pekala, daha fazla uzatmayayım. Tanıtım videosunu izlemeyi sakın ama sakın unutmayın, görüşmek üzere!

ALINTILAR

Yarın ölebileceğim ihtimali çok uzaklardaydı. Dün Can'ın neredeyse ölüyor olduğu gerçeği de. Şu anda sadece biz vardık! Ben ve benim Ünlü Aşkım...

Ölüme meydan okumaktı aşk.Olmazları oldurmak, yeni efsaneler yaratmaktı.Bedenlerin değil, ruhların açlığıydı.

Aşk bir masaldı ve biz bu masala birbirimizi ilk gördüğümüz zaman başlamıştık.
Öylece durup, uzun uzun bana baktı ve "Gözlerin renk değiştiriyor. Söyler misin, gerçek rengi ne?" diye sordu dalgın dalgın.
"Ne? Nasıl yani?"
Adam sanırım renk körüydü.
"Onların renk değiştirdiğini biliyor olmalısın," dedi ben tek kaşımı kaldırırken. Duraksadı ve başını arkaya atıp, iç eriten bir kahkaha patlattı sonunda. "Sana söyleyen olmadı mı yani?"

"Beni istediğini biliyorum. Unutma, gözler yalan söylemez!" diye yanıt verdi ve başını yavaşça eğerken ne yazık ki dilimin söylediğini bedenim inkar etti. Haklıydı. Onun için deli oluyordum. Ama istesem de yapamazdım. Kalbimi önce ateşlere atıp, sonra da hiç yaşanmamış, hiçbir iz bırakmamış, hiç acı vermemiş gibi yaşamaya devam edemezdim. Can Taker benim için bir ateşti. 

Hayatının belki de en zor rolünü oynayıp, en zor senaryosunu hayata geçirecekti ve film bittiğinde hala canlı kalırsa da, Amerika'ya dönüp bu kadını unutacaktı. İstediği buydu. Değil mi? Risksiz ve şartsız bir hayat yaşamak, kimseye bağlanmamak, Hollywood ışıkları altında parlayan bir yıldız olarak kalmak...
Bütün bu kalabalık içinde amaçsız, geleceksiz, Karen'siz olmak.



1 Şubat 2015 Pazar

Kitap Yorumu ✖ Bildirge - Gemma Malley (The Declaration, #1)

Kitap Adı: Bildirge
Özgün adı: The Declaration
Yazarı: Gemma Malley
Çeviren: Tufan Göbekçin
Yayınevi: Delidolu
Sayfa sayısı: 254
Liste Fiyatı: 18 TL
Goodreads Puanı: 3.72

Dokunaklı ve düşündürücü bir kara ütopya.

Benim adım Anna ve burada olmamalıyım. Var olmamalıyım. Ama varım. Burada olmam benim hatam değil. Doğmayı ben istemedim. Ama bunun, içinde bulunduğum duruma hiçbir yararı yok. Neyse ki beni erkenden yakaladılar; böylesi daha iyi... En azından Bayan Pincent öyle söylüyor. 

Dokunaklı ve düşündürücü bir kara ütopya. Margeret Artwood'un Damızlık Kızın Öyküsü'ndeki kadar güçlü bir önseziye sahip bu sürükleyici bir roman, dünyaya bakışınızı değiştirecek ender kitaplardan biri. 
Publishing News

Çevresel korkularımızla ve genç kalma takıntımızla oynayan insanı sonun gelmez bir düşünme sürecine sevk eden, iyi kurgulanmış bir roman. 
Sunday Telegraph

Gemma Malley, Bildirge ile dikkatleri çekmiş, yazarlığını kanıtlamıştır. Malley'in çarpıcı romanı, bizi, zengin ve nüfuzlu olanların bile kısıtlı koşullar altında yaşadığı ileri bir zamana götürüyor.
Glasgow Herald






 
  Merhaba arkadaşlar! Nasılsınız? Ben harikayım doğrusu, şu sıralar kendimi oldukça şaşırtıyorum. Bloğuma hiç olmadığı kadar sıklıkla yazı giriyorum, üstüne üstlük iki tane vlog ardı ardına paylaştım! Şuan bunları yazarken otuz iki diş sırıtmaktan kendimi alamıyorum. İnsanın sevdiği bir şeyleri yapıyor olması ne kadar da güzel bir his.

Okuma hızım uzun zamandır hiç olmadığı kadar düşüktü ama şimdi üst üste kitaplar bitiriyorum ve bu sevincimi ikiye, üçe katlıyor. Her ne kadar bunun sebebi tatil olsa da ve kısa süreliğine bir değişim yaşamış olsam da bu gelip geçici duruma her an alışabilirim. Derslerime ağırlık vermem gereken bir döneme girdim, her ne kadar istediğim kadar ağırlık veremiyor olsam da yavaş yavaş kendimi bu duruma alıştırmaya başlıyorum. Yakında ineklemeye başlarsam zaten bunu fark edeceğinizden eminim.