1 Şubat 2015 Pazar

Kitap Yorumu ✖ Bildirge - Gemma Malley (The Declaration, #1)

Kitap Adı: Bildirge
Özgün adı: The Declaration
Yazarı: Gemma Malley
Çeviren: Tufan Göbekçin
Yayınevi: Delidolu
Sayfa sayısı: 254
Liste Fiyatı: 18 TL
Goodreads Puanı: 3.72

Dokunaklı ve düşündürücü bir kara ütopya.

Benim adım Anna ve burada olmamalıyım. Var olmamalıyım. Ama varım. Burada olmam benim hatam değil. Doğmayı ben istemedim. Ama bunun, içinde bulunduğum duruma hiçbir yararı yok. Neyse ki beni erkenden yakaladılar; böylesi daha iyi... En azından Bayan Pincent öyle söylüyor. 

Dokunaklı ve düşündürücü bir kara ütopya. Margeret Artwood'un Damızlık Kızın Öyküsü'ndeki kadar güçlü bir önseziye sahip bu sürükleyici bir roman, dünyaya bakışınızı değiştirecek ender kitaplardan biri. 
Publishing News

Çevresel korkularımızla ve genç kalma takıntımızla oynayan insanı sonun gelmez bir düşünme sürecine sevk eden, iyi kurgulanmış bir roman. 
Sunday Telegraph

Gemma Malley, Bildirge ile dikkatleri çekmiş, yazarlığını kanıtlamıştır. Malley'in çarpıcı romanı, bizi, zengin ve nüfuzlu olanların bile kısıtlı koşullar altında yaşadığı ileri bir zamana götürüyor.
Glasgow Herald






 
  Merhaba arkadaşlar! Nasılsınız? Ben harikayım doğrusu, şu sıralar kendimi oldukça şaşırtıyorum. Bloğuma hiç olmadığı kadar sıklıkla yazı giriyorum, üstüne üstlük iki tane vlog ardı ardına paylaştım! Şuan bunları yazarken otuz iki diş sırıtmaktan kendimi alamıyorum. İnsanın sevdiği bir şeyleri yapıyor olması ne kadar da güzel bir his.

Okuma hızım uzun zamandır hiç olmadığı kadar düşüktü ama şimdi üst üste kitaplar bitiriyorum ve bu sevincimi ikiye, üçe katlıyor. Her ne kadar bunun sebebi tatil olsa da ve kısa süreliğine bir değişim yaşamış olsam da bu gelip geçici duruma her an alışabilirim. Derslerime ağırlık vermem gereken bir döneme girdim, her ne kadar istediğim kadar ağırlık veremiyor olsam da yavaş yavaş kendimi bu duruma alıştırmaya başlıyorum. Yakında ineklemeye başlarsam zaten bunu fark edeceğinizden eminim.


Şu sıralar kafamda dolanan birkaç fikir daha var. Blog açtığımdan beri yazdığım hikayelere odaklanamamak canımı çok fena sıkıyor. Elimdeki kitapları bitireyim, ondan sonra vaktimin büyük bir bölümünü yazmaya ayıracağım. Hani şimdi de yazıyorum ama onlar apayrı şeylerdi, beni çok daha mutlu eden şeyler. Özledim ya yazmayı!

Neyse, çok uzatmadan Bildirge yorumuna geçmek istiyorum. Hakkında harika yorumlar duymasam da uzun zamandır okumayı kafama koyduğum bir kitaptı, zaten serinin üç kitabı da incecik. Hani hemencecik bitiyor olması ona biraz çerez havası veriyor ki bende bu niyetle okudum. Geçenlerde yine kütüphane ziyareti yaptım, aslında dershane yolumun üstünde olduğundan sık sık uğruyorum. Bizim eski, yaşlılara hitap eden ya da araştırma kitapları dolu kütüphanede bir yenileşme hareketi gördüm. Oldukça iyi ve güncel romanlar getirmişlerdi ve bende bir göz atayım dedim. Böyle dediğime bakmayın, cidden öyle güzel bir kütüphane değil fakat benim okumayı planladığım birçok kitabın geldiğini görünce daha sık uğrar oldum. Zaten kütüphane ortamına bayılırım, hiç işim olmasa vakit öldürmek için bile o tip yerlere gitmeye bayılırım. Kim bayılmaz ki?

Neyse, ben bu Bildirge serisini görünce bari alayım dedim ve aldım. İyi ki de almışım der miyim, bilmiyorum. Hani kitabı sevmediğimden böyle söylemedim, sadece...
Durun, konusundan bahsedeyim önce. Şimdi, karşımızdaki kitap iliklerine kadar distopya. İnsanlar Uzun Ömürlülük denilen ilaçlar sayesinde yaşlanmayla beraber gelen hastalıklara, zayıflığa karşı koymayı başarabilmişler, bu ilaç sayesinde  iç organlarını genç tutabilmişler. Tabi bunun oldukça kötü yan etkileri de var, sonuçta bu ilaç her şeye dur diyememiş. Deri sarkmalarından dolayı sürekli estetik ameliyata ihtiyaç duymuşlar mesela. Ya da  insanların ölmemesiyle beraber nüfusun artması enerji kaynaklarını tehdit eder bir hale gelmiş ve hükümet buna dur demek için insanların birden fazla çocuk yapmasını yasaklamış. Zaman ilerledikçe bunun bile fazla olduğunu görüp Bildirge'yi yayınlamışlar. Bu Bildirge'de insanların Uzun Ömürlülük'ten vazgeçmediği sürece çocuk yapmalarının yasak olduğu, eğer yapacak olurlarsa da çocukların faydalı birer hizmetkar olarak yetiştirilmesi için devlet tarafından el konulup ebeveynlerin ise hapse atılacağı yazmakta ve bunu yürürlükte tutabilmek için baskıcı ve manipüle edici bir devlet anlayışını görmekteyiz. Öyle tuhaf fikirler var ki insanların sırf ölümden korktuğu için bu fikirleri desteklemeleri insana saçma geliyor. Yani doğan çocuklara öcü gözüyle bakılması, onların enerjilerini tüketen pis hırsızlar olduğu düşünülmesi, bu dünyada olmaya haklarının olmadığı savunulması oldukça tuhafken bunun tüm dünya üzerinde benimsenmesi çok daha tuhaf. Ama bir distopyadan bahsediyoruz zaten, bunlar hep hükümetin işi.

Neyse, doğan çocuklar belli birimlere gönderiliyor ve aşırı ağır şartlarda eğitiliyor. Hatta büyütülüyor diyeyim size çünkü oraya çocuklar genellikle çok ama çok küçük yaşta getiriliyor. Onları sorgulamayan, annelerinden ve babalarından nefret eden, kendilerinin istenmediğini ve bu dünyada hiç olmaması gerektiği fikrini benimsemiş bireyler şeklinde yetiştiriliyor. Öyle ki hayat felsefeleri şu: Düşünme, denileni yap. Bakışlarını fark edilmemek için yerden kaldırmıyorlar, bir işi doğru düzgün yapamadıklarında ağır cezalar yiyorlar, hayatlarını sadece ama sadece anne babalarının günahının bedelini ödeyebilmek için yapması gerekenlere adıyorlar. Ne kadar berbat bir durum.

Zaten hikaye de Artık, yani doğmaması gereken çocuk, merkezlerinden birinde uzun
süredir yaşamakta olan Anna ile başlıyor. Anna harika bir şekilde manipüle edilmiş, ideal bir Artık. Hiçbir şeyi sorgulamıyor, sorumluluklarını yerine getiriyor ve ebeveynlerinden nefret ediyor. Onları hatırlamasa bile.

Anna'nın hayatı Büyük Depo'ya yeni bir çocuğun gelmesiyle, o fark etmese bile değişiyor. İşin ilginç yanı ise Peter'ın oraya geliş amacı. Spoiler vermeden anlatacağım için Peter'ın amacından bahsetmeyeceğim ama az çok tahmin edebilirsiniz.

Şimdi benim bu kitapta gerçekten rahatsızlık duyduğum bazı noktalar var, bana hak vermenizi falan beklemiyorum ve size bundan neden rahatsızlık duyduğumu açıklayamam. Sadece rahatsızlık duydum, diyebilirim. Bazı gelimeler, örneğin Artık, Kıymetli Mal, Büyük Depo, Dışarı, Yasal, Vazgeçen, Yeraltı Harekatı gibi kelimelerin büyük harfle yazılması beni rahatsız etti. Eminim kitabın orijinalinde de bu kelimeler büyük harfle yazılmıştı, bu kadar fazla kullanılmasalar aslında rahatsız edici olmayacaklardı ama ben rahatsız oldum açıkçası.

Beğendiğim birkaç nokta var, Anna her distopyada olan o asi ruhlu kızlardan değil. Artık fikrini o kadar iyi benimsemiş ki başka bir şeyi düşünemez bir halde diyebilirim. Hatta düşündüklerinden dolayı suçluluk duyabilecek bir halde. Bu durum abartılsaydı suyu çıkabilirdi ama bence tam yerinde olmuş. Hiç olmamasından kat kat daha iyi bir durum. Böylelikle hükümetin amacına ne noktada ulaşabildiğini rahatça görebiliyoruz.

Garipsediğim bir nokta ise insanların bu kadar küçük çaplı düşünebiliyor olması. Hani tamam, 2170'li yıllardayız ve sonsuza kadar yaşamamızı sağlayacak bir ilaç keşfetmişiz ama sadece bunlar gözümüzü boyamaya nasıl yetiyor anlamıyorum. Tamam, sonuçta ölümsüzlük gibi bir şeyden bahsediyoruz, bu hafife alınmayacak ve cezbedici bir şey ama bu kadar da aptal olunmaz ki! Yani sen asırlık bir insansın, o kadar kendini geliştirmişsin ve hala yeni doğanların yaşama hakkı olmadığını savunup onlara hırsız diyor, doğmaları sebebiyle onları cezalandırıyorsun. Açıkçası bu bana oldukça komik geliyor. 

Yazarın kalemini beğendim ama, üçüncü tekil şahısla yazmanın ne kadar zor olduğunu biliyor ve okumanın da bir hayli o kadar zor olduğunu kabul ediyorum. Buna rağmen yazar çok çok mükemmel olmasa da iyi yazıyordu ve insanı sıkmıyordu. Zaten kitap sıkıcı değildi, sadece bazı ayrıntılar komikti. Bunların kaynağının da doldurulması gereken boşlukları doldurmaya yetmeyen hayalgücüne bağlıyorum. Ha deseniz sen ne yapardın Rabia diye kesinlikle cevap veremezdim ama insanları bu kadar aptal ve bencil göstermemeye çalışırdım. Distopya dediğimiz şeyde baskıcı bir devlet anlayıcı benimsenirken bu kitapta baskıcı olan devlet değil de herkes gibi. Distopyanın kaymağını yiyen bir halk, sırf doğdular diye eziyete maruz kalan Artıklar... Ve bu adaletsizlikle savaşan o kadar insan var ki.

Yandaki kapak çok güzel değil mi yalnız? 

Yorumumun sonuna geldik. Bu kitaba üç puan veriyorum, distopya ve bilimkurgu sevenlere öneriyorum ama okumasanız da bir şey kaybetmezsiniz. Serinin diğer iki kitabını da okuyacağım, yarım bırakmak istemiyorum ki zaten yarım bırakılacak kadar kötü değil ama seriye başlamadan önce Direniş ve Miras'ın yorumunu da beklemenizi tavsiye ederim. Şimdilik bu kadar! 



2 yorum:

  1. Kütüphaneye gitmeye ben de bayılıyorum! Üstelik şanslıyım ki bizim kütüphanede sürekli güncel kitaplar getiriyor. Bu seriyi de kütüphanede görmüştüm ancak bir türlü okuma fırsatım olmadı. Dediğin gibi , serinin tüm kitaplar incecik. Kısa sürede biter diye düşünüyorum. Aslında seri kapakları sayesinde uzun zamandır ilgimi çekiyordu. Üzerinde yüz gözükmeyen kapaklara bayılıyorum!
    Dediğin şeyler -kitabı okursam- beni de rahatsız eder. Belli kelimeleri büyük yazma fikri çok saçma olmuş. Kendimi kaptırmışken yazım hatalarını görmek sinirimi bozuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bendeee ! Bizim kütüphanede eskiden öyle değildi ama her gittiğimde yeni kitaplar görüyorum, hepsini almak istiyorum :D Serinin kapakları ciddi anlamda güzel, beni de çeken buydu. Şimdi Üçüncü kitabı okuyorum bakalım :D Bende üzerinde yüz olmayan kapaklara bayılıyorum, dayatmalar olmadığından çok daha hoş oluyor okuması. Ya nedense ben çok rahatsız hissettim onları okurken ama bunlar görmezden gelindiğinde yazarın gayet iyi olduğunu düşünüyorum. Benim yazarı beğenmemin sebebi Anna'ya doğmaması gerektiği fikri öyle iyi aşılanmış ki içinde en ufak bir asilik görmek mümkün değil kitabın başlarında. Bence bunu bize yansıtabilmesi çok hoş çünkü distopyaların genelindeki karakterler oldukça asi, düşüncelerini pat diye söyleyen tipler. Ee, bunlar hoş ama bir farklılık görmek de hoş :D

      Sil